Sessiz iletişim ile başlayan bir yolculuk ses, ton ve vücut diliyle sözlü iletişime dönüşecektir.
Bize Bütün Bu Soruları Kim Soruyor?
Aslına bakarsan hepimiz her an kimle, nerede ve nasıl olursak olalım kafamızdan bir düzine soru yada söylem geçirdiğimizi biliyoruz, değil mi? Farkında olmadığımız bir şey varsa, o da bu soruları bize kimin getirdiği.
Biri hakkında oluşturduğumuz düşüncelerle ilgili kendimize soru sorduğumuzda bunun; öz sezi, iç ses ya da altıncı his olduğunu kuşkusuz hepimiz dile getirdiğimizi fark etmişizdir.
Kimi zaman varsayımsal düşünmenin, kimi zamansa aklımızdan geçenlerin bize aktardığı sinyalleri bahşedilmiş bir güç olarak kabul etmenin ve bu durumu bildiğimiz yoldan cevaplamanın da bize güçlü bir rol atfettiğini hissetmişizdir.
Bu içsel yolculuğumuzda diyalog kurmaya başlamadan evvel soru sorarak düşündüğümüz her detay sözsüz iletişimin bir başlangıcıdır.
Mesela, tanımadığımız biriyle randevulaştığımızda karşımızdaki kişiyi görmeden önceki anları düşünelim?
Aklımıza takılan o sorular; Nasıl biri? Onunla anlaşabilecek miyim? Bana samimi mi davranır, soğuk mu? Peki, ben nasıl olmalıyım? Heyecandan konuşabilecek miyim? Kendimi doğru ifade edebilecek miyim? Zihnimizden geçen sınırsız soru kalıbıyla, kişiyle daha henüz karşılaşmamışken yüzleşiriz.
Bu noktaya dikkatinizi vermenizi istiyorum. Çünkü tüm bu içsel sorgulama ve düşünme kendimizle bir iç iletişim başlatıyor. Bu noktaya Marilee G. Adams “Sorularla düşün” diyerek farkındalık yaratıyor.
Tam da bu noktada, beynimizi, kafamızın içinde yaşayan ve sürekli konuşan bir bilge olarak kabul edelim. Bu bilge tıpkı hayvanlarda olduğu gibi yaşadığımız anlık olaylar (ve insanlar için kişiler) hakkında bize etkili sinyaller veriyor.
Bir kişinin duygu yapısını anlamak 100 milisaniyede gerçekleşirken, ön yargı oluşturmamız saliselerden çok daha kısa kadar zaman alıyor. Bu şekilde aldığımız sinyallerle beynimizin içinde sürekli soru soran bir bilgenin varlığının farkına varıyoruz.
Ona kulak verip sorular sormasına imkan sağlıyoruz ve karşımızdaki kişi hakkında yargıya varıyoruz. Bu nedenle, sessiz iletişim in mimarı da içimizdeki bilgedir. Şimdi ona neden bilge dediğimi daha iyi anlamışsınızdır.
Sessiz iletişim şekilleri ve sorularla düşünmenin farkı
Çok iyi bir satış profesyonelisiniz ve çalıştığınız iş yerinde yıllık kar oranını birkaç yılda iki katına çıkardınız.
Sektörde başarılarınız konuşuluyor ve siz de başarılı olmanın gururunu yaşıyorsunuz.
Bu başarılarınızdan haberdar olan bir danışman sizi fayda getireceğinizi düşündüğü, sektörde düşüş yaşayan başka bir şirkete transfer etmek için sizden randevu istiyor ve sizinle restoranda bir görüşme organize ediyor.
Randevuya gelen danışman kapının önünde sizi güler yüzle karşılıyor, kendisini takdim ederken elinizi sıkıyor ve gözlerinize bakarak size gülümsüyor, masanıza yürürken etrafındaki insanlara ve çalışanlara nazik bakışlarını gözlemliyorsunuz ve oturacağınız yeri işaret ederek tekrar gözlerinize bakıyor.
Sıcak bir karşılama size kendinizi oldukça rahat hissettiriyor. Onu daha önceden tanıdığınıza dair sıcak bir his beliriyor ve kendinizi bu samimi iletişimi destekleyecek birçok sorularla konuşmaya hazırlıyorsunuz.
Bu örneği okuduğunuzda içinizden bir ses bu kişinin iyi biri olduğunu söylüyor, değil mi? Hadi, bir de diğer olasılığa göz atalım.
Randevuya gelen başka bir danışman olduğunu varsayalım. Bu danışman da restoran kapısında sizi görüyor ve alelacele elinizi sıkıp restorana yöneliyor. Bu hızlı karşılama esnasında, üzerindeki pardösü’den bir an evvel kurtulmak ve masasına yerleşmek için can attığını gözlemliyorsunuz.
Gözleriyle hızla masa arıyor ve bulduğu ilk boş masaya doğru yöneliyor. Siz onu daha fazla bekletmemek için arkasından hızla takip ediyorsunuz ve yerinize geçip oturuyorsunuz. Bu kısmı hayal ederken kendinizi gergin hissetmeniz oldukça olağan.
Çünkü onunla ilgili kendinizi durduramadığınız bir yığın soru ve varsayımlar var. Seni karşılayan danışmanın bu halini gözünün önüne getirdikçe ellerin soğuyor, dikkatini toparlayamıyorsun ve bir türlü konuşmaya giremiyorsun.
Şimdi kafanın içinde yankılanan o seslere kulak vermeni istiyorum. Bu kişi sana ne hissettiriyor? Nasıl sorular yönlendiriyor? Ve şu an senin ve onun neye ihtiyacı var?
Bu sessiz iletişim şekillerini biraz daha zenginleştirmenin başka bir pencere aralayacağına inanıyorum.
Örneğimize tekrar dönelim…
İlk izlenimde bizi rahatlatan danışman, sıcak karşılama sonrasında sizin güçlü yönlerinizden ve başarılarınızdan söz ediyor. Eğitimleriniz ve tecrübelerinizin farkında olduğunu gördükçe rahatlıyor ve teklifi duymak için can atıyorsunuz. Aldığı maaşı ikiye katlamayı kim istemez ki!
Bir yandan da danışmanın şirketle ilgili gelecek vaat eden yatırımlarının olduğunu sizin katkılarınızla bugünkü karlılığını sizinle katlayacağını paylaşıyor.
Şirket adını sizinle paylaştığında aslında batmaya yakın olan bir kuruluş olduğu piyasadaki dedikodulardan duyduğunuzu fark ediyorsunuz.
Bir anda şirket bilinirliğini ve karlılık oranını oldukça abartarak size anlatan danışmanı gözlemleyerek geri çekiliyorsunuz. Samimi bir yaklaşımla giriş yapan ve iletişimi güçlü olan bu danışman sana kendini nasıl hissettiriyor? Şu an onun hakkında ne düşünüyorsun?
Diğer bir danışmana gelecek olursak; hatırlarsanız alelacele yanınıza gelip hızla elinizi sıkıp uygun bir masayı bulup oturma eğilimindeydi.
Siz onunla ilgili kafanızın içinde sorular ve varsayımlar üretirken derin bir nefes alıp size odaklandığını fark ettiniz.
Konuşmaya ilk olarak özür dileyerek başladı ve bu hızlı girişin nedenini yolda gelirken küçük kızının hastalandığı haberini aldığını ve bu randevunun onun için öneminden bahsederek endişeli ve tedirgin yaklaşımını sizin anlayışınıza sundu.
Lafı hiç uzatmadan şirket hakkında bilgi vermeye başladı.
Anlattıklarında ne bir abartı ne de bir yalan yoktu. Eğer olsaydı kafanızın içindeki bilge size bunu sorardı. Çünkü sizin şirket hakkında duyduğunuz her haberi sizinle açık yüreklilikle paylaşıyordu.
Danışman önemli bir soru ekleyerek şirket hakkındaki son cümlesini sizinle paylaştı. Bu güne kadar başarılı şirketlerde çalıştınız ve karlılık oranını ikiye katladınız.
Peki, kariyerinizde zor günler yaşayan bir şirketi tekrar başarıya ulaştırma tecrübesini de yaşamaya hazır mısınız?
Kendini keşfet…
Bu tarafsız iletişim ve çarpıcı soru sizi yeni bir düşünce alemine soktu. Geri çekildiniz ve sizi derinlerde bir noktaya odaklayan bu soruya cevap arıyorsunuz ve bir taraftan danışman hakkında kendinize sorular yöneltiyorsunuz. Lütfen bu soruların ne olduğunu düşünmek yanıt vermek için kendinize zaman ayırın.
İçinizden bazıları, ben kendime soru sormuyorum diyebilir. Unutmayın ki iletişim %20 konuşmak %80 soru sormaktır. Kimi zaman kendimize, kimi zaman karşımızdaki kişiye. Bir soru zihninizi açmanıza yardımcı olurken, bir söylem zihninizi kapatabilir. Sorulmamış her bir soru bize açılmayan bir kapıdır.
Neden bilgeyi dinlemeyelim ki? Olanak mı istiyorsun? Kendine soru sor ve unutma ki her neyle karşılaşırsan karşılaş başına gelen şeyin ne olduğunu seçemesen de, başına gelenle ne yapacağını seçebilirsin (Adams, 2006).
Bu verdiğim iki örnekte olduğu gibi, sessiz iletişim ile beynimizden gelen anlık sinyallerle iki farklı yoldan düşünme, hissetme ve sorgulama yoluna girebiliriz.
Samimiyetin getirisi olarak beklediğimiz sıcak bir karşılama bizi etkileyerek güvenilir alana çekebilir ve hale etkisiyle söylenen her detayı olumlu görme eğiliminde olabiliriz. Yada sorularımızın gücüne güvenerek büyük resmi görmeyi tercih edebiliriz.
Patti Wood’un (2012) anında etkileme kitabında söylediği gibi; “Nazik olma arzumuz vücudumuzun tehlikeden kaçma arzusuna baskın gelir.” Bize düşense, anlık izlenimlerimizin ve sessiz iletişim yolunun bizde nasıl bir duygu bıraktığının farkına varmaktır.
Şimdi söyle bakalım; bize tüm bu soruları kim soruyor?
Sözsüz iletişim ile başlayan bir yolculuk ses, ton ve vücut diliyle sözlü iletişime dönüşecektir.
Unutmayın, bazen ağzınızdan dökülen sözlerden önce içinizdeki bilgiç sırayı devir alarak sizin yerinize karşınızdaki kişiye aklınızdan geçenleri çoktan anlatmış olabilir.
Sorularınıza ve içinizdeki bilgeye kulak vermeniz dileğiyle.